mistanbul

Dini Ziyaret Yerleri


Bazı mekanların ziyaretleri Roma'dan günümüze İstanbul folklorunda önemli bir yer işgal eder. Bu mekanlar adak adamak, dilek tutmak veya bir sıkıntıdan kurtulmak gayesi ile ziyaret edilir. Ziyaret edilen bu mekanlar arasında kutsal kabul edilen bazı kimselere ait mezarlar, sularının şifalı olduğuna inanılan kuyular ile dileklerin kabul olunup olunmayacagının öğrenilebildiği yerler olarak değerlendirilen dilek kuyuları başta gelmektedir.

Eskiden çok daha fazla önem atfedilen ve herbiri için farklı ziyaret usul ve tören geleneğinin bulunduğu bu yerler, günümüzde de insanların umut içerisinde gittikleri mekanlar olma özelliklerini sürdürmektedir.

SEYYİD VELAYETİ TÜRBESİ

Seyyid Velayeti Türbesi, Aşık Paşa Camii’nin kuzeyinde, Şair Baki Sokağı üzerinde yer almaktadır. Hicri 929 (1522-1523) tarihinde vefat eden Seyyid Velayet’in  vakfiyesindeki eviyle ilgili, “kendü fevt olduklarından sonra kendülere türbe ola” ifadesine bağlı olarak,  çeşitli kaynaklarda, ölümünün ardından evine gömüldüğü ve türbesinin kabri üstüne sonradan inşa edildiği ifade edilmektedir. Kare planlı (18X18 m) ve kubbeli olan Seyyid Velayeti Türbesi, malzeme ve mimari ayrıntısı bakımından Aşıkpaşa Türbesi ile aynı özellikleri taşımaktadır. Basık kemerli bir kapıdan türbenin doğusundaki avluya, buradan da aynı tür bir kapıyla türbeye girilmektedir. Beyaz mermerden sövelerle çerçevelenmiş olan avlu kapısının üzerinde, yan yana iki kartuş içinde, istifli sülüsle yazılmış “reseme Ali el-maruf bi-Kanizade” imzalı, Seyyid Velayeti’nin ayrıcalıklı kişiliğini vurgulayan Arapça bir kitabe bulunmaktadır.    

Aşık Paşa Camii yanındaki tekkesi içinde inşa edilen türbesi, Klasik Osmanlı tarzında inşa edilmiş olmakla birlikte, ne zaman yapıldığı tam olarak bilinmemektedir. Köfeki taşından, kare plan üzerine kubbe ile örtülü olarak yapılan türbenin duvarları alt ve üst pencere dizileri ile açılmıştır. İçte ve dışta oldukça sade tutulan türbede, Seyyid-i Velayeti’nin yanısıra, eşi, oğlu ve halefi Derviş Muhammed Efendi, Seyyid Ali Çelebi ile birlikte, tekkenin şeyhlerinden Şeyh Said Efendi dahil olmak üzere toplam 11 kişi medfundur.

AŞIK PAŞA KÜLLİYESİ

Aşık Paşa Külliyesi, Fatih ilçesinde, Haydar Mahallesinde, Cibali Caddesi, Esrar Dede Sokağı ve Şair Baki Sokağının kuşattığı alan üzerinde bulunmaktadır.

1-Aşık paşa Camii

2-Hüseyin Ağa Türbesi

3- Mehmed Said Bey Kabri

4-Aşık Paşa Tekkesi

5-Aşık Paşa Türbesi

6- Mehmed Çelebi Kabri

7-Safiye Fatma Sultan Kabri

8-El-Hac Mustafa Paşa (Bahriye Reisi) Kabri

9-Fatıma Hanım Kabri

10- Seyyid Velayet Türbesi

11-Aşık Paşa Çeşmesi

12- Aşık Paşa Tekkesi Mescidi

13- Aşık Paşa Sıbyan Mektebi

Aşık Paşa Külliye’nin kuruluş dönemi yeterince aydınlatılmış değildir.Külliyeye ilişkin kayanaklarda, inşa tarihi, banisinin kimliği, binaların geçirmiş olduğu onarımların niteliği gibi önemli hususlar hakkında çelişkili ifadelere rastlanmaktadır. Külliyenin tarihçesi, şimdilik 953/1546 tarihli Istanbul Vakıfları Tahrir Defteri ‘ndeki kayıtlar esas alınarak şöyle özetlenebilir:

Külliyenin merkezini oluşturan mescit , 1464-1479 arasında Eski Saray’ın ağalarından, Abdullah oğlu Hüseyin Ağa tarafından  “Derviş Ahmed Aşıki” ya da kısaca “Aşıkpaşazade” olarak tanınan sufi ve tarihçi  Şeyh Ahmet Efendi’nin büyükbabası olan Kırşehir’deki türbesinde gömülü ünlü sufi ve şair Aşık Paşa’nın (ö.1333) ruhuna ithaf edilmiş ve onun adıyla anılagelmiştir. Fethin hemen ardından bir Bizans kilise harabesinin yerinde Haliç’e hakim bir yamaçta “Azadlı Sinan” yada “Sinan-ı Atik” olarak t anınan  Mimar Sinaneddin Yusuf Ağa’nın (ö.1471-1472) bir zaviye inşa ettirdiği ve “Gaziyan-ı Rum” zümresinin efsanevi kişisi Sarı Saltuk’un hatırasına ithaf ettiği tesbit edilmektedir.

AŞIK PAŞAZADE (1393-1481)

14. yüzyılın ünlü mutasavvıf şairlerinden Aşık Paşa’nın soyundan geldiği için “Aşıkpaşazade”  diye tanınan  bu tarihçinin adı Derviş Ahmet Aşıki’dir.

Hayatı pek az bilinmiyor. 1393 yılında Amasya’ya bağlı Ulvan Çelebi köyünde doğup 88 yıllık uzun bir ömür sürdüğü anlaşılmaktadır.

Çelebi Sultan Mehmet, II.Murad  ve Fatih Sultan Mehmet zamanlarında yaşayan Aşık Paşazade, II Murad ve Fatih’in ordularında, Anadolu ve Rumeli’nin fethini sağlayan bir çok seferlere, akınlara, savaşlara katılmış; İstanbul’un fethinde de bulunmuştur. Bir süre hacca gitmiş, Mısır’da Tarikat hayatına karışmış,akınlarda ve Belgrat seferinde kılıç kılıca vuruşmuştur. Tevarih-i  Ali Osman’ını  83 yaşından sonra İstanbul’da yalnız  hayata çekildiği sırada kaleme almıştır.

Büyük padişah, şehzade ve beylerbeyilere yakın bulunduğu halde, fazla servete bulaşmayan bir derviş hayatı sürmeyi tercih etmiştir.Anadolu, İstanbul ve Rumeli’nin Türkler tarafından fethi günlerindeki ülkücü ve saf güzelliği hem şahsında, hem eserinde yansıtmıştır.

Derviş Ahmet, Şüleyman Şah’tan başlayarak kendi ömrünün, (yani aşağı yukarı Fatih Sultan Mehmet Han devrinin) sonuna kadar Osman Oğulları tarihini destani ve efsaneli bir tarzda yazmıştır. Kendinden önceki vak’aları bazı adsız (anonim) tarih kitaplardan çıkararak ya da gören kimselerden dinleyerek kaleme aldığı anlaşılmaktadır. Yaşadığı II. Murad ve FatihSultan Mehmet Han devirleri olaylarının çoğunu ise gözleriyle görüp anlatmıştır.

Kendi bir derviş olan Aşık Paşazade, sevdiği tasavvuf ülküsüne uygun olarak ilk Osmanlı padişahlarını birer “Derviş-gazi” olarak gösterir. Anadolu ve Rumeli fethinde ve genç imparatorluğun kuruluşunda gazi, ahi, abdal ve bacı diye anılan mutasavvıf uluların büyük hizmetini ve iman gücünü heyecanla belirtir.

Tarihine Menakıb (Lejantlar) adını veren Derviş Ahmet Aşıki’nin amacı, serhatlardaki askerin ve yetişen yiğitlerin  hem tarih, hem destan ihtiyacını karşılayarak onların manevi gücünü ve savaş iştihasını artırmaktır.

Bu maksada uygun olarak, tarihini sanat ve süs iddiasından uzak, çok sade bir nesir diliyle yazmıştır. Dili o kadar sadedir ki, uzun Osmanlı çağında bu eser önemsiz sayılmış ve ancak günümüzde önemsenmiştir.

Aşıkpaşazade tarihinin baş özelliği, yalın bir konuşma Türkçesiyle ve açık, saf milli-dini heyecanla, çekici masalımsı olaylar karışığıyla yazılmış bulunmasıdır. Derviş Ahmet kendi çağına ait bir çok canlı deyimleri, cümle kuruluşlarını ve söz dizimlerini bize kadar yaşatmıştır.

EYÜP SULTAN TÜRBESİ

Eyüp Sultan Camii'nin yanındadır. Hz. Muhammed'in ordusunda sancaktar olup, İstanbul'un muhasarası sırasında şehit olan Hz. Eyyub E1-Ensari'nin mezarıdır. Mezar fetihten sonra bulunmuş ve üzerindeki türbe 1459 yılında cami ile birlikte inşa edilmiştir.

Dışı çinilerle süslü türbe özellikle Cuma, kandil ve bayram günleri ziyaretçilerle dolup taşar.

SAHABE KABİRLERİ

Peygamber Hz. Muhammed'i görmüş, O'nu dinlemiş Müslümanlar "sahabe" olarak isimlendirilir. Sahabelere, Peygamberi görmüş ve O'nun sesini duymuş olmalarından ötürü Müslümanlarca büyük saygı duyulmaktadır.

İstanbul'da mezarları bulunan sahabeler Bizans döneminde Emevi veya Abbasi ordularıyla birlikte,şehri fethetmek için buraya gelmişlerdir. Daha sonra çeşitli nedenlerle hayatlannı kaybetmişler ve İstanbul'a gömülmüşlerdir.

İstanbul Osmanlı'larca fethedildikten sonra bu sahabelerin mezarları tesbit edilmiş ve üzerlerine türbe ve mescitler inşa ettirilmiştir. Mezarı ilk tesbit edilen sahabe Hz. Eyyub el-Ensari'dir Günümüzde mezarının üstünde bir türbe ve külliye vardır. (Eyüp Sultan Külliyesi).

Bunun dışında İstanbul'da, tesbit edilebilen 28 tane daha sahabe kabri vardır. Bunların 9'u Ayvansaray'da surların dibinde, 4'ü Eyüp semtinde, 3'ü Karaköy Yeraltı Camii'nde, 1'i Karacaahmet Mezarlığı'nda,12'si ise Suriçi bölgesindedir.

Bu kabirler, başta Eyüp Sultan olmak üzere, Müslüman halk tarafından kutsal kabul edilmekte ve sık sık ziyaret edilmektedir.

MERKEZ EFENDİ TÜRBESİ

Bu ziyaretgah Zeytinburnu Mevlanakapı'da, Merkez Efendi Mahallesi'nde yer alır. Burası Halveti Tarikatı Şeyhlerinden Merkez Efendi'nin tekke ve türbesinin bulunduğu yerdir. Tekkenin bahçesinde bulunan niyet kuyusu, yüzyıllar boyunca çok popüler bir ziyaretgah olmuştur. İnanışa göre, bir dileği olanlar bu kuyudan taş alırlar. Daha sonra dilek gerçekleşince alınan taş kuyuya geri bırakılır.

Cumhuriyet'ten sonra bütün diğerleri gibi Merkez Efendi Tekkesi de kapatılmış ve bu inanışın önüne geçebilmek için kuyunun ağzı demir kapakla örtülmüştür. Buna rağmen hala insanlar türbeyi ziyaret etmektedir.

HIRKA-İ ŞERİF

Hz. Muhammed'in kullandığı eşyalar Müslümanlar tarafından kutsal kabul edilmektedir. Bunlardan biri olan peygamberimizin hırkası da, Sultan Abdülmecid tarafından 1851'de yaptırılan, Fatih İlçesinde, camiyle aynı adı taşıyan semtte bulunan Hırka-i Şerif Camii'nde muhafaza edilmektedir.

Bu hırka Ramazan'ın 15-27. günleri arasında ziyarete açılmakta ve cami özellikle bu günlerde ziyaretçi akınına uğramaktadır.

AZİZ MAHMUD HÜDAİ TÜRBESİ

Üsküdar'da Doğancılar semtindedir. Aziz Mahmud Hüdai, Celveti tarikatinin kurucusu ve önemli bir mutasavvıftır. Aziz Mahmud Hüdai'nin "ben öldükten sonra mezarımı ziyaret edenlerin ölümü denizden olmasın ve duaları kabul olsun" şeklinde dua ettiğine dair inanç nedeniyle kendi adını taşıyan külliyesinin içinde yer alan türbesi halkın sıkça ziyaret ettiği bir mekandır.

SÜMBÜL EFENDİ TÜRBESİ

Bu ziyaretgah, Kocamustafapaşa semtinin merkezindeki, Kocamustafapaşa Külliyesi'ne dahil Sümbül Efendi Türbesi'dir. Bu türbe Halveti .Tarikatı'nın Sümbülilik kolunun kurucusu Sümbül Efendi'ye aittir.

Bu türbe ve türbenin yanındaki dilek kuyusu İstanbul ziyaret kültüründe önemli bir yer tutar. Bir hastalığı veya dileği olanlar tarafından özellikle her ayın ilk Cuma günü ziyaret edilir.

YAVEDUD SULTAN TÜRBESİ

Ayvansaray'da, Yavedud Caddesi üzerinde bulunmaktadır. Buradaki türbede yatan zat, halk arasında Yavedud Sultan adıyla tanınan Şeyh Abdulvedud Efendi'dir. Bu zatın Buhara veya Şam'dan gelerek İstanbul'un fethine katıldığı ve bu esnada bazı kerametler gösterdiği rivayet edilir. Bu nedenle türbesi öldüğü zamandan günümüze kadar İstanbul'un önemli ziyaret yerlerinden biri olmuştur.

TELLİ BABA TÜRBESİ

Rumelikavağı'nda bulunan Telli Baba Türbesi'nin yapım tarihi ve burda yatan zatın kim olduğu bilinmemektedir. Ancak İstanbul'un en popüler ziyaretgahlarından biridir. Evlenmek isteyen gençler veya aileleri burayı ziyaret edip, gelin teli adarlar. Dilekleri gerçekleşenler düğün öncesi türbeye tekrar gelip adadıkları teli bırakırlar. Bu yüzden türbe gelinlik ve damatlıklarıyla ziyarete gelen genç çiftlerle dolup taşmakta, türbe ise gelin telleri ile süslü ilginç bir görüntü sunmaktadır.

HELVACI BABA

Şehzade Külliyesi'nin avlusunda yer alan boş bir mezardır. Halk arasında Helvacı Baba olarak bilinen ve sıkça ziyaret edilen zatın mezarı, ziyaretleri engelleyebilmek maksadıyla 1960 veya 1961 senesinde gizlice açılmış ve kemikler bilinmeyen bir yere nakledilmiştir. Fakat buna rağmen özellikle Cuma günleri hala yoğun bir ziyaretçi grubu tarafından bu boş mezara gelinmekte, dilek tutulmakta ve bu dilekler kabul olunsun diye fakirlere ve yoldan geçenlere helva dağıtılmaktadır.

YUŞA TEPESİ

Beykoz İlçesi'nde, İstanbul'un en yüksek tepesinde gömülü olan zatın Yuşa Peygamber olduğuna inanılmaktadır. Bu inanışı doğruluyacak hçbir belge olmamakla birlikte, yine de halk arasında buraya büyük bir ilgi vardır.Yuşa Tepesi’ndeki bu türbe her türlü sıkıntı ve dilek için ziyaret edilmekte ve adak adanmaktadır.Daha sonra dilekleri gerçekleşenler adaklarını geciktirmeden yerine getirmektedir.

indirim kodu - discount code

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol