mistanbul

Camiler Ve Kulliyeler


Müslümanların içinde topluca ibadet ettikleri mekanlar olan camiler, günümüzdekinden farklı olarak tarihte ibadethane vasfının yanı sıra sosyal ve eğitsel birçok işleve de sahip olmuşlardır. İnsanların biraraya gelip kaynaştığı, toplumsal sorunlann konuşulup tartışıldığı, din adamlarının hutbe, vaaz ve cami derslerinin takip edildiği yerler olagelen camilerin, İslam kent hayatında her zaman çok merkezi bir konumları vardır.

İslamiyet’te cami yapmak teşvik edildiği ve övüldüğü için kentler camilerle donatılmıştır. Bir İslam kent silüetinin en önemli öğesi, camiler ve onların. göklere yükselen minareleridir. Bu camiler devlet yöneticileri, hayırsever zenginler veya halk tarafından yaptınlmıştır.

Külliye ise, bir cami ve etrafında kümelenen eğitim (medrese, kütüphane, sıbyan mektebi), sağlık (şifahane, bimarhane) kuruluşlarının yanı sıra insanların su ihtiyacını karşılayan çeşme ve sebil, yoksulların barındığı tabhane, hamam, muhtaçlara bedava yemek dağıtılan aşhane, imaret ve darüzziyafe ile bu yapılar topluluğuna gelir temin ederı arasta ve han; ayrıca buraya gömülen kimselerin türbe ve mezarları ile ezan vakitleri ve kıblenin yönünü belirleyen muvakkithaneden oluşan bir kompleksi ifade eder.

Fakat, bir külliyede bu yapıların tamamının bulunması zorunlu değildir. Bu açıdan İstanbul'daki külliyeler incelendiğinde Fatih, Bayezid, Şehzade, Süleymaniye ve Sultan Ahmed gibi padişahlar tarafından yaptırılan büyük külliyelerin yukarıda sıralanan yapıların bir çoğunu bünyesinde bulundurduğunu ve bu külliyelerin bütün kent halkının ihtiyaçlarına hitap ettiklerini görüyoruz. Bunların yanında sadece birkaç mahallenin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik ve külliyedeki unsurlardan bir kısmına sahip daha küçük külliyeler de vardır.

Osmanlı Devletinin diğer birkaç şehrindeki küçük istisnalar hariç tutulacak olursa külliyeler İstanbul'a özgü yapı kompleksleridir ve İstanbul'da hem şehircilik anlayışının hem de şehir hayatının en önemli öğesi olmuşlardır. Özellikle büyük külliyeler, Bizans döneminde de şehrin en önemli kısımlan olan alanlara inşa edilmiş; kent bu külliyelerin etrafında gelişmiş, şehir hayatı bu külliyeler civarında sürmüş ve kentin görünümünü bu külliyeler şekillendirmiştir.

AHİ ÇELEBİ CAMİİ

Eminönü'nde, Haliç kıyısında, İstanbul Ticaret Odası'nın yanındadır. İnşa tarihi ve mimari tam olarak bilinemeyen cami, 1500'lerin başlarında Fatih Darüşşifası'nda başhekimlik yapan Ahi Çelebi tarafından yaptırılmıştır. Günümüzde harap durumda bulunan ve mimari açıdan pek fazla bir özelliği olmıayanı cami, Evliya Çelebi'nin ünlü rüyasını gördüğü cami olması hasebiyle İstanbul folklorunda önemli bir yer tutar.

ARAP CAMİİ

Galata'da, Tersane Caddesi, Galata Mahkemesi Sokağı'ndadır. Haliç'in Galata yakasındaki en büyük camidir.

Bu caminin İstanbul'u kuşatan Araplar tarafından yaptırıldığına dair bir efsane vardır. Ama bu tarihsel verilerle çatışmaktadır. Aslında İstanbul fethedildiğinde burada bir kilise vardır. Bu kilise Fatih Sultan Mehmed tarafından Galata Camii adıyla 1475 yılında camiye.dönüştürülmüştür. 1492'de Endülüs'ten göçeden Araplar bu cami etrafına yerleştirildikten sonra Arap Camii ismini almıştır. Dönem dönem tamirat görmüş ve bazı değişikliklere uğramıştır. 1913 yılında yapılan tamirat sırasında zeminden çıkan Cenevizlilere ait kitabeli ve armalı mezar taşları Arkeoloji Müzesine taşinmıştır.

Cami dikdörtgen planlı ve gotik tarzda bir yapıdır. Kiliseye ait çan kulesi de minareye dönüştürülmüştür. Bu minare Endülüs'teki minarelere çok benzemektedir.

ATİK ALİ PAŞA KÜLLİYESİ

Çemberlitaş'da, Yeniçeriler Caddesi üstünde bulunmaktadır ve İIstanbul'daki en eski Osmanlı eserlerinden biridir. 1496 yılında Osmanlı Sadrazamı Hadım Atik Ali Paşa tarafından yaptınlmıştır. Şu an cami, medrese ve türbesi bulunan külliyenin imaret, kervansaray ve tekkesi günümüze kadar ulaşmamıştır.

Sedefçiler Camii , Eski Ali Paşa Camii, Çemberlitaş Camii , Dikilitaş Camii, Vezirhanı Camii, Sandıkçılar Camii adlarıyla da ,anılan Atik Ali Paşa Camii kesme küfeki taştan yapılmıştır ve ters T

planlıdır. 24 m. yüksekliğindeki 12.50 m. çaplı büyük kubbenin eteğinde 16 pencere yer alır. Kubbe dört fil ayağına oturur. Bu kubbeyi küçük dört kubbe ile mihrab tarafından büyük bir yarım kubbe destekler. Mihrab ve minberi beyaz mermerdendir.

cemaat yeri 5 kubbelidir. Sağda tek şerafeli bir minaresi vardır.

Haziresinde kime ait olduğu bilinmeyen bir türbe ve XVII. yüzyıla ait mermerden mezarlar bulunmaktadır. Medrese ise caminin karşısında yer almaktadır.

AYASOFYA KÜLLİYESİ

Sultanahmet semtinde, Sultan Ahmed Camii’nin karşısında yer alır. Dünya mimarlık tarihinin en önemli eserleri arasında sayılan bu eser, aslında bir kilise olarak inşa edilmiştir. İnşasına Bizans İmparatoru I. Konstantin zamanında başlandı, fakat ancak 360 yılında, II. Konstantin'in imparatorluğu döneminde tamamlanabildi. Bu ilk Ayasofya çıkan bir isyanda kısmen yandı. II. Theodosios tarafından onarılarak 415 yılında yeniden ibadete açıldı. Ama 532'deki ayaklanma sırasında bu kez, tamamen yandı. Olaylar sona erince İmparator Jüstinyen, buraya muhteşem bir mabed yapmaya karar verdi ve Batı Anadolu'lu iki mimar-mühendis olan İsidoros ve Anthemios'u görevlendirdi. Yapım için bütün Akdeniz ülkelerinden malzemeler getirildi; Anadolu'daki, Artemis Tapınağı da dahil olmak üzere, bazı pagan tapınaklarının sütunları sökülerek Ayasofya'da kullanıldı. İnşası beş yılda tamamlandı ve Ayasofya 537 yılında yeniden ibadete açıldı. Günümüze kadar ulaşan yapı, Jüstinyen'in yaptırmış olduğu bu kilisedir.

Ayasofya o tarihten günümüze kadar zaman zaman tahribata uğradı, yeniden tamir edildi ve eklentiler yapıldı. Ama özelliğini hiçbir zaman yitirmedi.

Ayasofya, en kötü günlerini Latin istilası döneminde yaşadı; yağmalandı, harap edildi, birçok değerli eşyası alınarak Avrupa'daki kiliselere götürüldü. 1261'de şehir tekrar Bizans'ın eline geçtiğinde, Ayasofya oldukça tahrip edilmişti. Çok kısıtlı imkanlarla Ayasofya ihya edilmeye çalışıldı. Ama 1344 depreminde yeniden çok zarar görecek, hatta kubbenin bir bölümü de dahil olmak üzere, bazı kısımları çökecektir. Bu sırada gittikçe fakirleşen Bizans, Ayasofya'yı hemen tamir ettiremeyecek; Ayasofya bir müddet kapalı kalacaktır. Daha sonra toplanan özel vergi ve bağışlarla 1354'te yeniden tamir edilecektir.

Bütün bunlara rağmen Ayasofya, Latin istilasından İstanbul'un fethine kadar.eski ihtişamlı günlerine bir daha geri dönememiştir. Şehir fethedildikten sonra Fatih Sultan Mehmed, doğruca Ayasofya’ya gidecektir. Ama Ayasofya çok haraptır. Bu harap ama muazzam mabed, aynı gün kiliseden camiye dönüştürülecek ve böylece Ayasofya için yeni bir dönem başlayacaktır.

Camiye dönüştürüldügü günden itibaren Ayasofya, özellikle Osmanlı sınırları içerisinde yaşayan Müslümanlar için çok büyük bir öneme sahip olacak, yüzyıllar boyunca hatırlatan bir sembol olarak bu önemini devam ettirecektir.

Fatih, Cami'ye gelir sağlayacak birçok mülk vakfetmiş, bir mihrap, minare ve medrese yaptırmıştır. Ayasofya fetihten sonra sürekli özen gören bir camii olmuş ve yapılan eklerle muazzam bir külliyeye dönüşmüştür.

Sultan II. Bayezid tarafından bir, Sultan II. Selim tarafından iki minare daha eklenmiş, Sultan I. Mahmud tarafından ise 1739-1740 yıllarında sanat şahaserleri olan şadırvan, sıbyan mektebi, aşhane-imaret, kütüpharie ve yeııi bir hünkar mahfili ile mihrap inşa edilmiştir. Ayrıca dalııı önce sadece yüz kısımları sıvayla kapatılmış bulunan mozaikler de, bu tamirat ve ekler esnasında tamamen sıvayla örtülmüştür. Ayasofya aynı zamanda birçok padişahın gömüldügü bir külliye olmuştur. Sultan II. Selim, Sultan III. Murad, Sultan III. Mehmed, Sultan I. Mustafa ve Sultan İbrahim ile bazı hanedan mensuplarının türbeleri Ayasofya Külliyesi'ndedir.

Cumhuriyet'ten sonra, savaş yıllannda bakımsız kalan Ayasofya bazı küçük tamiratlar gördü. 1932 yılında, Türk Hükümeti'nden izin alan A.B.D. li bilim adamları mozaikleri ortaya çıkarmak üzere çalışmalar başlattılar. Bu çalışmalar devam ederken herhangi yazılı bir karara dayalı olmaksızın Ayasofya 1934 yılında müzeye dönüştürüldü ve 1935 yılında müze olarak ziyarete açıldı. Şu anda da müze olarak kullanılmaktadır. Caminin sonsuz kozmosu temsıl ettiğine inanılan geniş kubbesi çok etkileyicidir. Hele bu kubbenin 530'lu

yıllarda yapılabilmiş olması, Ayasofya'yı daha da önemli hale getirmektedir. İçinde bulunan mozaikler uğramış oldukları tahribata rağmen, hala dünyadaki en değerli mozaikler arasındadır. Ayrıca Osmanlılarca Ayasofya'ya yapılan eklemeler, onun orjinalliğini bozmamış aksine daha da güzelleştirmiştir. Camii içerisinde yer alan 7.5 metre çapındaki hatlar, bir dantel görünümündeki taş işlemeciliği ve çiniler paha biçilmez değerdedir. Külliyeyi oluşturan sıbyan mektebi, türbeler, sebiller ile şadırvan da mimari açıdan çok önemlidirler.

AYAZMA CAMİİ

Üsküdar'da, Salacak'la Şemsipaşa semtleri arasında, Kızkulesi'nin karşısında ve Marmara'ya hakim bir tepe üzerindedir. 1760-1761 yıllannda Sultan III. Mustafa tarafından annesi Mihrişah Emine Sultan ile kardeşi Şehzade Süleyman adlanna yaptınlmıştır. Mimar Mehmed Tahir Ağa'nın eseridir. Caminin yerinde daha evvelce Ayazma Sarayı ve Bahçesi olduğundan bu ismi almıştır.

Avrupa sanat usluplarının etkisinde yapılmış camilerdendir. Üç kapılı avludan camiye merdivenle çıkılır. Minaresi tek şerefelidir. 20 penceresi olan merkez kubbe dört fil ayağına dayanmaktadır. Tabanı mermerlerle döşenmiştir. 86 adet penceresi vardır. Minberi oymalı renkli mermerden, mihrabın içi kırmızı somakidendir. Binanın doğusundaki hünkar mahfilinin duvarlarında İtalyan çinileri yer almıştır. Cami içinde Hattat Seyyid Abdullah ve Hattat Seyyid Mustafa'nın yazılan vardır.

Haziresinde birçok mezar bulunmaktadır. Sol köşedeki çeşme Şair Zihni'nin kitabesi ile süslüdür.

BAYEZID KÜLLİYESİ

Beyazıt semtinde, Beyazıt Meydanı'na dağınık bir şekilde yayılmış haldedir. Sultan II. Bayezid tarafından yaptırılmıştır. İnşasına 1500'de başlanmış ve 1505'de bitirilmiştir. Mimarının kim olduğu konusunda ihtilaf vardır. Önceleri Mimar Hayrettin veya Mimar Kemaleddin'in yaptığı düşünülürken, daha sonra yapılan bir araştırmada Yakubşah bin Sultanşah ismi ortaya atılmıştır.

Külliye, bir cami, aşhane-imarethane, sıbyan mektebi, tabhaneler, medrese, hamam ve kervansaraydan oluşur Kendisinden daha önce yapılmış bulunan Fatih Külliyesi'nden farklı olarak simetrik yapılar şeklinde değil, dağınık bir şekilde inşa edilmiştir.

Külliyenin merkezi Bayezid Camii'dir. 16.78 m çapındaki ana kubbesi dört ayak üstüne oturtulmuştur. Cami yerine külliyeye dahil bulunan tabhaneye bitişik minareleri, bu caminin ayırdedici özelliklerindendir. Bu nedenle iki minare arasındaki mesafe 79 metredir. Cami içerisindeki taş ve ahşap işçiliği ile vitraylar yüksek sanat değerine sahiptir. Avlu döşemesi ve şadırvanın sütunları Bizans'tan kalma malzemenin yeniden işlenmesi ile elde edilmiştir. Özellikle şadırvan sütunlarında Bizans izleri görülebilmektedir.

Külliyenin imarethane ve kervansarayının bugüne ulaşan kısmı Beyazıt Devlet Kütüphanesi tarafından kullanılmaktadır ve caminin solunda yeralır. Medrese ise caminin sağında ve oldukça uzağında yapılmıştır. Günümüzde Türk Vakıf Hat Sanatları Müzesi olarak kullanılmaktadır. Külliyenin hamamı medreseden de uzakta, Ordu Caddesi üzerinde, Edebiyat Fakültesi'nin yanındadır. Caminin kıble tarafındaki boşlukta ise türbeler bulunmaktadır. Sultan II. Bayezid'in, kızı Selçuk Hatun'un ve Tanzimat Fermanı'nın mimarı Mustafa Reşid Paşa'nın türbeleri buradadır.

BEYLERBEYİ CAMİİ

Boğaziçi'nin Anadolu yakasında, Beylerbeyi İskelesi yanında ve deniz kıyısındadır. Sultan I. Abdülhamid tarafından 1778 yılında annesi Rabia Sultan'ın anısına yaptırılmıştır. Mimar Tahir Ağa'nın eseridir. Camii barok üslubundadır ve kesme taştan inşa edilmiştir. 55 pencereli, iki minareli, sekizgen tabana oturan bir yapıdır. Tek kubbesi vardır, mihrabın önündeki alan ise yarım bir kubbe ile örtülüdür. İç yüzeyi kalem işiyle süslenmiştir. Cami hem Osmanlı, hem de Avrupa çinileriyle kaplanmıştır. Bu haliyle cami adeta farklı kültürlerin bir araya geldiği bir sergi görünümündedir.

DOLMABAHÇE CAMİİ

Dolmabahçe Sarayı'nın güneyinde, sahilde yeralır. Sultan Abdülmecid'in annesi Bezmiâlem Valide Sultan tarafından yaptırılmaya başlanmış ama vefatı ile Sultan Abdülmecid inşasını sürdürmüştür. Cami 1855 yılında tamamlanmıştır, mimarı Garabet Balyan'dır. Barok üslubuyla yapılmış süslü camilerdendir. Cami Saraya bitişik olduğu için, ön kısmına hünkar ile devlet ricalinin ibadet edebileceği, selamlık töreni ve buluşmaların yapılacağı iki katlı bir hünkar mahfili inşa edilmiştir. Cami mimarimizde ender olarak rastlanan yuvarlak pencere düzeni, tavuskuşu kuyruğunu andıran biçimiyle yapıya değişik bir görünüm kazandırmaktadır. Tek şerefeli iki minaresi vardır. İç cephesi barok ve ampir üslupların karışımından oluşan bir dekorasyona sahiptir. Kubbeden kıymetli bir avize sarkmaktadır. Mihrap ve mimber kırmızı somaki mermerdendir.

EYÜP SULTAN KÜLLİYESİ

Eyüp Semtinin merkezinde, Haliç kenarındadır. Külliye, camii , türbe, hamam ve günümüze ulaşmayan medrese ve imaretden oluşmaktaydı. Külliyenin ilk inşa edilen kısmı türbedir. Bu türbe, sahabe olan ve Hz. Muhammed'i Medine'ye ilk geldiğinde evinde misafir eden Hz. Ebu Eyüb el-Ensari'ye aittir. Halk

arasında "Eyup Sultan" olarak isimlendirilen bu zat, Emevilerin 668-669 daki İstanbul kuşatmasına katılmış ve şehid olmuştur. Mezarının bulunduğu yer İstanbul'un fethinden sonra, Fatih Sultan Mehmed'in hocası Akşemseddin tarafından bir rüyada keşfedilmiştir. Fatih, bu mezarın üzerine türbe inşa ettirmiştir.

1459 yılında ise yine Fatih Sultan Mehmed tarafından, türbenin yanına cami, medrese, imaret ve hamam yaptırılmış, böylece külliye oluşmuştur.

Yaptınlan bu ilk cami 1766 depreminde çok büyük zarar görmüş ve tamir edilemeyeği anlaşılınca, Sultan III. Selim tarafından 1798'de tamamen yıktırılmış ve yerine yeni bir cami yaptırılmıştır. Bu yeni camü 1800 yılında tamamlanmış ve padişahın da katıldığı bir törenle ibadete açılmıştır. Günümüze kadar ulaşmış bulunan, bu ikinci camidir.

Caminin 17.50 metre çapında bir ana kubbesi ve 1723 yılında eskilerine göre daha uzun olarak inşa edilen iki minaresi vardır. Camii içi süslemeleri oldukça sadedir. Bu açıdan 18. yüzyıl camilerinden farklıdır. Ama mihrabındaki altın yaldızla kaplanmış süslemeler dikkat çekicidir.

Külliyenin en önemli öğesi, diğer bütün külliyelerden farklı olarak, türbedir. Türbe sekizgen planlı ve tek kubbelidir. Türbe dışındaki ve iç duvarlarındaki çiniler, ahşap sandukanın üzerindeki simle işlenmiş yazılarla süslü örtü ve sandukanın önünde bulunan saf gümüşten korunağın herbiri, birer sanat şahaseridir.

Külliyeye dahil olan hamam günümüze kadar ulaşabilen en eski Osmanlı hamamıdır. Medrese ve imaret ise günümüze ulaşmamıştır. Ayrıca, Eyüb Sultan'a verilen büyük değerden ötürü, bir çok kimse mezarının burada olmasını istemiş; bunun neticesinde de külliyenin etrafı yüzlerce yıl boyunca türbe ve mezarlarla kaplanmıştır. Etrafında bulunan bu türbeler ve mezarlar, Külliyeye ayrı bir özellik kazandırmıştır.

Eyüp Sultan Külliyesi ve özellikle de türbesi tarih boyunca hep olduğu gibi, bu gün de hem İstanbul, hem de diğer şehirler de yaşayan bir çok insan için çok önemli bir ziyaretgahtır. Tahta çıkan padişahların kılıç kuşanma törenlerinin de yapıldığı bu mekan sadece halk için değil, devlet ricali için de önemli olmuştur. Aynca mistik havası ile İstanbul'un veçhelerinden birinin temsilcisidir.

FATİH KÜLLİYESİ

Külliye ile aynı adı taşıyan semtte, Fevzi Paşa Caddesi'nin Haliç tarafı boyunca uzanır. Fatih Sultan Mehmed tarafından mimar Atik Sinan'a yaptırılan külliye 1463-1470 yılları arasında inşa edildi.Külliye, o döneme kadar Türk-İslam mimarisince yapımı ekleştirilen en büyük bina kompleksi olup, klasik mimarimizin ulaştığı önemli bir merhaleyi temsil eder.

Külliye bir cami etrafında çok planlı şekilde yerleştirilmiş medreseler, kütüphane, şifahane, tabhane, kervansaray çarşı, hamam ve daha sonra inşa edilen türbelerden oluşur.

Külliye ilk inşa edilirken yapılan cami günümüze kadar ulaşamamıştır. Bugün külliyede bulunan Fatih Camii 18. yüzyılın sonlannda yapılmıştır. İlk cami, 1509 büyük depreminde ağır hasara uğradı. Tamir edildi, fakat 1557 ve 1754'deki depremlerde tekrar büyük zararlar gördü, ama hep tamir edildi.1766 depreminde ise büyük kubbesi tamamen çöktü, duvarları da tamir edilemeyecek ölçüde yıkıldı. 1767 yılında Sultan III. Mustafa tarafından ve eskisinden tamamen farklı bir biçimde yeniden inşa ettirildi. Günümüze kadar ulaşmış bulunan bu yeni Fatih Camii , Mimar Mehmed Tahir tarafından yapılmıştır.

Fatih Camii klasik cami mimarisiyle inşa edilmiştir, ama bezemelerde barok tarzın etkileri görülür. Dört büyük mermer sütun üzerine oturmuş 26 m. çapındaki büyük kubbesini dört yarım kubbe destekler. Iki şerefeli iki tane minaresi vardır. Cami içindeki kalem işi süslemelerde de barok etkisi görülür.

Külliyenin diğer önemli unsuru medreselerdir. Caminin iki tarafında da bulunan medreseler İstanbul'da üniversitenin temeli olmuş ve kentin bir eğitim merkezi haline gelmesini sağlamıştır. Zaman içinde çeşitli tamirat geçirmiş medreselerin bir kısmı yol yapım çalışmaları sırasında tamamen yok edilmiştir. Günümüze bu medreselerden sekiz tanesi ulaşmıştır. Caminin kıble yönünde, camiye bitişik bir kütüphane binası 1724 yılında inşa edilmiştir. Bu kütüphanenin biri dışarıya, diğeri ise camiye açılan iki kapısı vardır ve kubbelidir. Fakat günümüzde bu kütüphaneye ait kitaplar, Süleymaniye Kütüphanesi'nde muhafaza edilmekte, bina ise tamir görmektedir.

Külliyenin kıble yönünde Fatih Sultan Mehmed'e, eşi Gülbahar Hatun'a ve Sultan II. Mahmud'un annesi Nakşidil Sultan'a ait üç türbe bulunmaktadır. Bunların dışında külliyenin haziresinde çok sayıda büyük devlet adamına ait mezarlar vardır. Külliyeye ait kervansaray 1980'li yıllarda onarılmış ve eklenen yeni dükkanlarla birleştirilerek, işyerleri olarak kullanılmaya başlanmıştır. Tabhane, çarşı ve hamam ise günümüze kadar ulaşmamıştır.

FETHİYE CAMİİ

Fatih İlçesine bağlı Fethiye mahallesinde bulunan cami aslında kilise olarak, 13. yüzyıl sonlarında Bizans Devletinin ileri gelenlerinden Mihail Glabas Tarkaniotes tarafından inşa ettirilmiştir. İstanbul'un fethinden sonra 1454 yılında patrikhane olarak kullanılmıştır. 1590 yılında İran savaşlarında Gürcistan ve Azerbeycan'ın fethedilmesiyle, fethin hatırası olarak camiye dönüştürülmüştür. Fethiye Camii, camiye dönüştürülürken kilisenin apsis kısmı yıkılarak yerine kıble yönüne uygun bir mihrap yapılmış, bir minare ve .medrese inşa ettirilmiştir.Cumhuriyetin .ilanı ile müze haline dönüştürülmüş, 1955 yılında Amerikan Bizans Enstitüsü tarafından içindeki mozaik ve freskolar açığa çıkarılmış, Türklerin yaptığı kemer sökülüp yerine eski haline uygun sütunlar yapılmıştır. 1960'lı yıllarda yeniden camii olarak ibadete açılmıştır. Camii'nin duvarları taş ve tuğla karışımıdır. Dış duvarlarında ve içerideki mozaiklerde Grekçe yazılar göze çarpmaktadır.

HIRKA-İ ŞERİF CAMİİ

Fatih İlçesi'nde, adını verdiği,semtte Muhtesip İskender mahallesinde yer almaktadır. 1851 yılında Sultan Abdülmecid tarafından Hz. Muhammed'in Veysel Karani'ye verdiği Hırka-i Şerif'in muhafazası ve ziyareti için yaptırılmıştır. Adını da buradan almıştır.

Cami, İstanbul'un dini folklorunda çok önemli bir yere sahiptir. Saklanan hırka 17. yüzyıl başlarında, el-Karani sülalesinden olan Şükrullah Üveysi'den Sultan I. Ahmed'in fermanı ile alınmış, muhtelif yerlerde muhafaza edildikten sonra bu amaçla inşa edilen cami içindeki yerine konulmuştur.Ramazan ayının on beşinden Kadir gecesine kadar öğlen ve ikindi namazları arasında Hırka-i Şerif ziyarete açılır. Cami yapılırken civardaki bir çok yapı kamulaştırılmış, cami yanısıra Üveysi ailesinin en yaşlı ferdi için bir meşruta, vekil dairesi, muhafızlar için kışla (halen Hırka-i Şerif İlkokulu olarak kullanılan bina), vazifeliler için odalar yapılarak bir külliye oluşturulmuştur.

Cami avlusuna abidevi görünümlü üç kapı ile girilir. Kesme küfeki taştan yapılmıştır. Tek şerefeli iki minaresi vardır. Sekiz köşeli olan camiyi sekiz pencereli bir kubbe örter. Bahçenin sağındaki kapı üzerinde Sultan Abdülmecid'in tuğrası altında Hattat Kazasker Mustafa İzzeddin'in hattıyla bir kitabe yeralır. Kubbe altında yine aynı hattatın 8 adet ayet levhası sıralanmıştır. Abdülmecid'in yazarak imzasını attığı 8 levhası mimberin üstünde yer almıştır. Vaiz kürsüsü, mihrabı ve minberi kırmızı somakiden yapılmıştır.

KALENDERHANE CAMİİ

Eminönü İlçesi'nde, Vezneciler'de Bozdoğan su kemerlerine bitişiktir. Kiliseden çevrilme camilerdendir. İstanbul'un anıtlar tarihi açısından en ilginç ömeklerdendir. Geç Roma Dönemi'nden bu güne kadar şehrin genel dokusuna paralel değişimler geçirerek, görkemli bir saray hamamı, zengin bir Komnen kilisesi, zaviye, cami, gecekondu ve tekrar cami olarak bir şekilde ayakta kalabilmiş bir yapıdır. Bu günkü yapının aslı, Latin istilası sırasında Katolik İtalyanlara tahsis edilmiş bir 12. yüzyıl kilisesidir. Fetihden sonra Fatih Sultan Mehmed vakfı olarak zaviyeye çevrilerek Kalenderi tarikatına tahsis edilmiştir. 18. yüzyılın ilk yarısında Babüssaade Ağası Maktul Beşir Ağa tarafından camiye dönüştürülmüştür. 19. yüzyılda büyük bir yangın geçirmiş, 1854'de tamir edilmiştir. Minaresi 1930 yılında yıldırım düşerek yıkılmıştır. Bu tarihlerden sonra terkedilmiş, 1966-1975 yılları arasında Harvard Üniversitesi ile İstanbul Teknik Üniversitesi işbirligi ile yapılan bir araştırma ve kazıya konu olmuş, 1968 yılında restore edilerek tekrar ibadete açılmıştır.

Duvarlan.taş ve tuğla kanşımıdır. Camiyi büyük bir kubbe örter. İç duvarlann da renkli mermer kaplamalar ve kabartma halinde friz süslemeler bulunmaktadır.

KILIÇ ALİ PAŞA KÜLLİYESİ

Tophane Meydanı'ndadır. Bir cami, medrese, türbe, sebil· ve hamamdan oluşan küçük bir külliyedir. Uluç Ali Reis olarak da bilinen Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa tarafından 1581 yılında Mimar Sinan'a yaptırılmıştır. Mimar Sinan'ın yaşlılık dönemi son eserlerindendir. Halk arasında anlatılan hikayeye göre, cami yaptırmak için Sultan III. Murad'dan yer isteyen Kılıç Ali Paşa'ya Kaptan-ı Derya olması yüzünden camiyi denize yaptırması söylenmiştir. Bu yüzden denizi toprakla doldurtarak kıyısına camiyi yaptırmıştır.

Cami geniş bir avlu tarafından çevrelenmektedir. Son cemaat yerinin üzeri, aşağı doğru meyilli bir sundurma ile kapatılmıştır. İç bahçenin üç kapısı da işlemelidir. Son cemaat yerinin pencere üstlerindeki çini panolarda ve kıble kapısının üzerinde ayetler yazılıdır.

Bahçesinde sekiz mermer sütunlu ve kubbeli bir şadırvanı vardır. Ayasofya'nın planının geliştirilmiş bir örneği olan cami tam bir diktörtgen biçimindedir. Pencere üstleri çinilerle süslüdür. Dört mermer fil ayağına dayanan büyük kubbesi, kıble ve kapı tarafındaki iki küçük yarım kubbe desteklemektedir. Dört köşede de birer ufak kubbe yer almıştır. Caminin içerisinde çiçek motifleriyle süslü renkli çiniler bulunmaktadır. Büyük kubbenin 24 penceresi ile birlikte toplam l47 penceresi vardır. Kubbesinden sarkan XVI. yüzyıla ait bir gemici feneri 1948 yılında Deniz Müzesine kaldırılmıştır.

Sağda tek şerefeli bir minaresi yükselir. Kılıç Ali Paşâ ya ait olan türbe caminin bahçesinde ve kıble yönünde bulunmaktadır. Bahçe duvannın caddeye bakan kısmında ise sebil yer almaktadır. Hamam, caminin sağ tarafındadır ve bugün de kullanılmaktadır. Medrese ise hamamın deniz yönünde bulunmaktadır.

KÜÇÜK AYASOFYA CAMİİ

Eminönü İlçesi'nde, Cankurtaran ile Kadırga arasında, Küçük Ayasofya Caddesi'nin sonundadır. Kiliseden çevrilme camilerdendir. 527 yılında Bizans İmparatoru I. Jüstinyen zamanında yapılmıştır. Adı

"Sergiyos ve Bakhos Kilisesi" idi. Alt sütunlar üzerindeki kitabede tapınağı I. Jüstinyen 'in St. Sergiyos ve St. Bacchus adlı azizler adına yaptırdığı yazılıdır. Sultan II. Bayezid zamanında Darüssaade Ağası Hadım Hüseyin Ağa tarafından bir minare eklenerek camiye çevrilmiştir. Muhtelif zamanlarda tamirler görmüş ve bugünkü minaresi 1955 yılında yaptırılmıştır.

Tuğladan dört köşe yapılmış bir binadır. Sağda yükselen minaresi tek şerefelidir. 19 m. yüksekliğindeki kubbesi sekiz ayaklı kemerlere oturmuştur. Yeşil ve kırmızı renkli 34 mermer sütunun 16'sı altta ve 18'i üstte sıralanmıştır. Önündeki beş kubbeli ve altı sütunlu son cemaat yeri sonradan yapılmıştır. Sol tarafdaki bahçesinde Hüseyin Ağa'nın türbesi bulunmaktadır.

LALELİ KÜLLİYESİ

Eminönü İlçesi'nde, Laleli semtinde, Ordu Caddesi ile Fethi Bey Caddesi'nin kesiştiği köşede yer alır. Sultan III. Mustafa tarafından 1760-1763 arasında inşa ettirilmiştir. Külliyenin mimannın Mehmed Tahir Ağa veya Hacı Ahmed Ağa olduğu zannedilmektedir.

Külliye, bir cami, bir imaret, çeşme, sebil, türbe, han ve medreseden oluşmaktadır. Cami, külliyenin merkezini teşkil etmektedir. Bodrum niteliğindeki bir altyapının üzeri, aynı zamanda caminin avlusudur. Bu avlu yer seviyesinden yüksektedir ve avluya basamaklarla çıkılır. Laleli Camii bu yüksek avlunun ortasında yer alır. 18. yüzyıl Osmanlı mimarisinin en özgün eserlerinden biridir. 24 pencereli büyük kubbesi, giriş ve kıble taraflarındaki üçer yarım kubbeyle desteklenir. Tek şerefeli iki minaresi vardır. Özellikle minarelerin külahları çok değişiktir. Toplam 105 pencere tarafından aydınlatılan caminin iç duvarları renkli somaki mermerlerle kaplanmıştır. Cami barok üslupla inşa edilmiştir. Külliyenin türbeleri ve sebili, Ordu Caddesi üzerinde Aksaray yönündeki köşesindedir. Öndeki türbede Sultan III. Mustafa ve Sultan III. Selim gömülüdür. Bunun yanında ise Haseki Sultanlar türbesi vardır.

Külliyenin hanı, Fethi Bey Caddesi üzerinde, caminin kuzey yönündedir ve hala çarşı olarak kullanılır. Yapıldığı yıllarda ticari amaçlarla kullanılmayan cami bodrumu da günümüzde çarşıya dönüştüıülmüştür. Külliyenin medresesi ise günümüze ulaşmamıştır.

MAHMUD PAŞA KÜLLİYESİ

Eminönü İlçesi'nde, Nuruosmaniye Külliyesi'nin kuzeydoğusunda yeralan külliye cami, türbe, hamam, han, medrese, imaret ve sıbyan mektebinden oluşmaktaydı. Fakat günümüze kadar ancak cami, türbe, han ve hamam ulaşabilmiş; diğer kısımları ise ortadan kalkmıştır. Bu kompleks ilk büyük vezir külliyesidir ve Fatih Külliyesi'nden sonra 15. yüzyıla ait en önemli yapı grubudur. 1460'lı yılların başında inşasına başlanan külliyenin camisi 1462'de tamamlanmış; diğer kısımlarının inşası ise 1474 yılına kadar sürmüştür. Külliye Sadrazam Mahmud Paşa tarafından Mimar Atik Sinan'a yaptırılmıştır.

Cami iki büyük kubbe ve etrafında üçer ufak kubbe ile örtülüdür. İçersindeki mavi üzerine beyaz yazılı çiniler sonradan konulmuştur. Minber ile mihrabı işlemeli mermerden yapılmıştır. Son cemaat yeri 6 kesme taş sütun üzerine 5 kubbelidir. Son cemaat' yerinin arkasında beş kubbeli bir giriş kısmı daha vardır. Yanlardaki ufak kubbeler altında koridorlar yer alır. Kıble kapısının üzerinde hicri 868 tarihli ve caminin yapılış tarihini belirten bir kitabe bulunmaktadır. Kapısının etrafı işlemeli mermerdendir. Kapının yanında Sultan III. Osman'a ait tamir kitabesi yer almaktadır. Çıkan bir yangında büyük zarar gören cami 1755 yılında Sultan III. Osman tarafından tamir ettirilmiştir. Cami 1766 yılı depreminde yıkılmış, 1785 yılında tamir görmüştür. 1827 yılı yangınından sonra 1829 yılında tekrar tamir edilmiştir. Görmüş olduğu bu tamiratların doğal bir sonucu olarak, özellikle cami içerisindeki bezemeler orijinalliklerini kaybetmişlerdir. Kesme taştan tek şerefeli minaresi 1936 restorasyonundan sonra bu günkü şeklini almıştır.

Avlusundaki çeşme ve sebil Darüssade Ağası Mustafa Ağa tarafından yaptırılmıştır. Haziresinde Mahmud Paşa'nın türbesi vardır. İstanbul’ un en eski han ve hamamları olan Mahmud Paşa Hamamı ve Kürkçü Han ise caminin kuzeyinde yer alırlar. Caminin doğusunda bulunan medresenin sadece bir dersanesi günümüze ulaşmıştır.

MİHRİMAH SULTAN KÜLLİYESİ (ÜSKÜDAR)

Üsküdar Meydanı'nda, iskelenin karşısında yer almaktadır. Kanuni Sultan Süleyman'ın kızı Mihrimah Sultan tarafından 1548 yılında yaptırılmıştır. Külliye Mimar Sinan'ın eseridir. Külliye bir cami, medrese, türbe, sıbyan mektebi, han, imarethane ve tabhaneden oluşmaktaydı. Bunların ancak bir kısmı günümüze kadar ulaşmıştır.

Mimar Sinan bu külliyenin camisinde Ayasofya Camü'nin daha çağdaş bir modelini uygulamıştır. Genellikle cami girişlerinin üzerinde bulunan yarım kubbe kullanılmamıştır; bu nedenle camiye girildikten itibaren ana kubbenin altına ulaşılmaktadır. Caminin girişinde bulunan şadııvan, İstanbul'daki bütün camilerin abdest alma mekanlarının en güzellerindendir. Pencere kapakları ve kürsüde kullanılan ahşap üzerine kakma bezemeler ile mermerden yapılan mihrap ve minber ince bir işçilik ürünüdür.

Medrese caminin kuzeyinde bulunmaktadır. Günümüze kadar ulaşan medresenin iç mekanlan, yapılan müdahalelerle orijinalliğini yitirmiştir. Günümüzde sağlık merkezi olarak kullanılmaktadır. Cami ile medrese arasında ise, biri Mihrimah Sultan'ın iki oğluna, diğeri ise Sadrazam İbrahim Ethem Paşa'ya ait iki türbe bulunmaktadır. Sıbyan mektebi caminin kıble yönündedir. Külliyeye ait tabhane, imarethane ve han günümüze kadar ulaşmamıştır. MİHRİBAH SULTAN KÜLLİYESİ (EDİRNEKAPI)

İstanbul Surlarının Edirnekapı girişinde Fevzi Paşa Caddesi üzerindedir.Kanuni Sultan Süleyman tarafından, kızı Mihribah Sultan adına yapırılan külliye, Mimar Sinan’ın eseridir. Yapım yılı tam olarak bilinmemekle birlikte, külliyenin inşasının 1560’lı yıllarda tamamlandığı zannedilmektedir. Bir kısmı günümüze kadar ulaşmayan külliye, bir cami, medrese, çifte hamam, türbe, çarşıve sıbyan mektebinden müteşekkildi. Cami, zeminden 37 metre ykseklikte ve 20 metre çapında tek bir kubbeye sahiptir. Dönemin diğer camilerinden farklı olarak tek minaresi vardır. Bir diğer ayırdedici özelliği de çok sayıdaki penceresidir. Camiyi 161 tane pencere aydınlatmaktadır. Ayrıca mermer minberi de, çağının en güzel örneklerinden kabul edilir. Pencere ve kapı kanatlarındaki ahşap üzerine sedef ve fildişi kakmalar ise çok değerli sanat eserleridir.

Caminin iç avlusunun iki kenarında ise medrese yer alır. Ama bu medresede ilginç birbiçimde dersaneler bölümü yoktur. Dersanelerin,medresinin orjinalinde de mi olmadığı, yoksa sonradan yapılan tamiratlar sırasında mı ortadan kalktığı bilinmemektedir. Ancak dersanehhariç medresenin diğer kısımlaarı günümüze ulaşmıştır.

Caminin kıble yönünün sağ köşesinde ise külliyenin Sıbyan Mektebi ve Güzel Ahmed Paşa’nın türbesi bulunmaktadır. Yine aynı yönde, fakat külliyeden ayrı bir biçimde bir çifte hamam vardır. Külliyenin çarşısında ise günümüze hiçbir şey ulaşamamıştır.

MOLLA ÇELEBİCAMİİ (Fındıklı Camii)

Fındıklı’da, Meclis-i Mebusan Caddesi’nin deniz tarafındadır. Kabataş Camii ve Fıdıklı Camii adları ilede tanınır. Yaptırıldığında şu andaa mevcut olmayan hamam ve sıbyan mektebi ile küçük bir külliye görümündeydi. 1589 yılında İstanbul Kadısı Mehmed Vusuli Efendi tarafından yaptırılmıştı. Mimar Sinan eseridir. 18Yüzyılda Tuğracı ömer Ağa taraafından tamir edilmiştir. Son tamirat 1958 yılında yapılmıştır.

Kesme küfeki taşından yapılmıştır. Mimar Sinan’ın altıgen şemalı camileri arasında yer alır.Son cemaat yeri altı sütun ve beş kubbelidir. Binanın köşesine doğru birer adet dört köşeli sütun daha bulunmaktadır. Tek şerefeli ince bir minaresi vardır. Eteğinde on pencere bulunan büyük kubbeyi sağ ve solda ikişer mihrap tarafında bir adet olmak üzere beş yarım kubbe destekler. Yarım kubbelirin dışında camiyi otuz dört pencere aydınlaatır. Koca Yusuf tarafından cami önünde 1786 yılında yaptırılmış olan sebil 1958 yılında karşıya taşınıp monte edilmiştir.

NURUOSMANİYE KÜLLİYESİ

Eminönü İlçe’sinde, Çemberlitaş anıtının kuzeybatısında, Kapalı Çarşı girişindedir. Külliyenin yapımı Sultan I.Mahmud tarafından 1749 yılında başlamış, ama ancak onun ölümüünden bir yıl sonra 1755’de tamamlanabilmiştir. Külliyenin mimarı Sineon Kalfa’dır. Külliye barok mimariyle yaapılmış bir camii, medrese, imalethane, kütüphane, türbe, çeşme ve sebil’den oluşur. Ayrıca çevresini saran bir kaç dükkan da külliyeye dahildir.

Nuruosmaniye camii Osmanlı camii mimarisinde çok ayrıcaklı, özel bir yere sahiptir. Özellikle üç boyutlu taş bezemeleriyle dünya mimarisinde bile eşi olmayan, tamamen özgün ve biricik bir barok şaheseridir. Eteği otuz iki pencere ile çevrili tek bir kubbesi vardır. Cami yüz yetmiş dört pencere ile aydınlatır. İç bezemelerinde en göze çarpan unsur kubbesinde ve duvarlarındaki hatlardır. İki şerefeli, iki minaresi vardır. Kurşun yerine taş alemler, iki kez bu minareleerde kullanılmıştır.

Medrese ve imalethane caminin kuzeyind, Kapalı Çarşı önünde avluya girildiğinde sağda yer almaktadır. Bunların konumlandılışları avlunun hilal biçiminde olmasını sağlamaktadır. Külliyenin girişi yönündeki ; girişin sonunda, sebil ise sağındadır. Çeşme ve sebil de tam bir barok uslüp hakimidir. Türbe ve kütüphane, hünkar marfilinin arkasında bulunur. Türbe de Sultan III.Osman’ın annesi Şehsuvar Valide Sultan gömülüdür. İstanbul’un en zarif kütüphane binasına sahip bulunan Nuruosmaniye kütüphanesi çok deeğerli yazma eserleriyle günümüzde de okuyucuya hizmet etmektedir.

NUSRETİYE CAMİİ

Beyoğlu ilçesine bağlı Tophane semtinde Meclis-I Mebusan Caddesi üzerindedir. Sultan II. Mahmut tarafından 1823-26 yılları arasında yaptırılmıştır. Mimar Krikor Amira Balyan’ın eseridir. Barok üslubundaki cami kesme taş ve mermerlerden yapılmıştır. İki şerefeli, zariflileri ve incelikleriyle dikkat çeken iki minaresi vardır. Sebil ve muvakkithaneye de sahip olan caminin hünkar mahfili ve paşa dairesi görülmeye değer mimari özelliklere sahiptir. İç mekan kalem işleriyle süslenmiş, kubbedeki altın varaklı ahşap kabartma ile oldukça gösterişli bir yapıya kavuşmuştur. Mermerden yapılmış olan mihap ve minber bir dantel gibi işlenmiştir. Cami içerisindeki hatlar ise Osmanlı’nın en değerli hattatları tarafından yazılmıştır.

PİYALE PAŞA KÜLLİYESİ

Kasımpaşa’da Kaptan Mahallesi’ndendir. 1573 yılında Kaptan’I Derya Mehmeed Piyale Paşa tarafından Mimar Sinan’a yaptırılmıştır. Cami, medrese, tekke, türbe, hazire, sıbyanmektebi, sebil, çarşı ve hamam bölümlerinden oluşan külliyenin kısımlarından günümüze kadar ancak cami ve türbe ulaşmıştır.

Dikdörtgen bir alana yayılan caminin duvarlarında yer yer kesme küfeki taşı, yer yer moloz taşı kullanılmıştır. Önde son cemaat yerinin iki sıra sütunları üstü açık olarak ayaktadır. Binanın sağ ve solundaki sütunların üstü kapalıdır. Caminin dışındaki sütunlar 60 tanedir. Caminin iki kapısı arasında ortada tek şerefeli minaresi bulunmaktadır. Duvarları kesme taş ve tuğla karışımıdır. İki sıra halinde üçerden 6 kubbesi vardır. Kıble kapıları ile mahfiller arasında uzanan mor çiniler üzerine beyaz renk ile Hattat Çerkez Hasan’ın eseri ayetler yazılıdır. Mimberi mermerdendir. İçi çinilerle kaplı olup mihrabın etrafındaki çinilerden bir kısmı çıkarılmıştır. Camiden çalınan güzel bir çini pano bugün Paris’te Louvre Müzesindedir. Banisinin türbesi caminin kıble tarafındadır.

ORTAKÖY CAMİİ

Boğaziçi’nde Ortaköy semtinde ve sahildedir. Cami, Sultan Abdülmecid tarafından Mimar Nigoğos Balyan’a 1853 yılında yaptırılmıştır. Oldukça zzarif bir yapı olan cami Barok üslubundandır. Boğaziçi’ndeeşsiz bir konuma yerleştirilmiştir. Bütün selatin camilerinde olduğu gibiharim ve hünkar bölümü olmak üzereiki kısımdan müteşekkildir. Geniş ve yüksek pencereler Boğaz’ın değişken ışıklarını caminin içine taşıyacak biçimde düzenlenmiştir. Merdivenle çıkılan yapının tek şerefeliiki minaresi vardır. Duvarları beyaz kesme taştan yapılmıştır. Tek kubbenin duvarları pembe mozaiktendir. Yinemihrap mozaik ve mermerden, mimber ise somaki kaplı mermerden yapılmıştır ve ince bir işçiliğin ürünüdür.

RÜSTEM PAŞA CAMİİ

Eminönü’nde, Tahtakale’de Hasırcılar Çarşısı’ndadır. İstanbul’un silüetini oluşturan en önemli yapılardan biridir. Yüksek bir platform üzerine oturtulmuştur ve kıyı silüetine egemen bir konumda, Hacı Halil Mescidi’nin yerine inşa edilmiştir. Caminin bulunduğu yer Roma döneminden bugüne şehrin en işlek mekanlarındandır. Banisi döneminin etkili devlet ricalinden, Süleymaniye Camii’nin inşasında da katkıları olan Sadrazam Rüstem Paşa’dır. Kanuni Sultan Süleyman’ın damadı olan Sadrazam Rüstem Paşa imparatorluğun birçok yerinde yaptırdığı binalarla da tanınır. Mimar Sinan’ın ünlü eserlerindendir. Cami Rüstem Paşa’nın ölümünden sonra, 1561’de eşi Hürrem Sultan tarafından tamamlanmıştır. 1666 yangınında ve 1776 depreminde hasar görmüştür.

Rüstem Paşa Camii Osmanlı mimari tarihince olağanüstü güzellikteki çini kaplamalarıyla tanınır. Türkiye’nin en zengin çini kolleksiyonu bu caminin duvarlarında yer alır. Bu değerli çinilerin bir kısmı bugün çalınmış haldedir. Içerisi kubbeler dışında tamamen renkli İznik çinileriyle kaplıdır. Bu çiniler, İznik duvar çinilerinin teknik ve desen açısından en mükemmel örnekleridir. Çiniler üzerinde çeşitli meyve ve çiçek şekilleri gibi çini bezeme sanatının bütün klasik motifleri yer almıştır. Göz kamaştırıcı bu çinilerin yanında renkli somaki mermerlerde görülmeye değerdir.

Oradaki büyük kubbeyi dört yarım kubbe desteklemektedir. Eteğinde 24 pencere bulunan büyük kubbenin kemerleri sekiz köşeli dört fil ayağına dayanmaktadır. Mimberi ve mihrabı mermerdir. Son cemaat eri 6 sütun ve 5 kubbelidir. Tek şerefeli minaresi yıkılan orjinali yerine yapılmıştır.

SELİMİYE CAMİİ

Üsküdar’da, Selimiye Kışlası’nın karşısındadır. 1805 yılında Sultan III. Selim tarafından yaptırılmıştır. 1823’de lodostan yıkılan minareleri yeniden yapılmıştır. 1964 yılında da restorasyona tabi tutulmuştur.

Dört girişli geniş bir avlu içindedir. Barok usulünde yapılmış camilerdendir. Kare planlı olan bina kesme taştan yapılmıştır. Dört duvara 24 pencereli büyük kubbeyi köşelerde birer ufak kule desteklemektedir. Kubbe içi ayetler ve kalem işleriyle bezenmiştir.Caminin içi mermer ve tahtadan oyma işçiliği bakımından zengindir. Mihrabı ve mimberi somaki mermerden yapılmıştır. Son cemaat yeri 6 mermer sütun üzerine 5 kubbe ile örtülüdür. İki yönde mahfiller, tek şerefeli iki mimare ve iki katlı hünkar daireleri bulunmaktadır.

Haziresinde Sultan III.Selim’ineşi Zibifer Kadın ile Maliye Nazırı Mehmed Hasip Paşa’nın mezarları bulunmaktadır.

SOKULLU MEHMED PAŞA CAMİİ

Haliç’ih Galata yönündeki kıyısında, Unkapanı Köprüsü’nün ayağında bulunur. Mimar Sinan’ın eserlerinden olan cami, 1578 yılında Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa tarfından yaptırılmıştır. Cami Balkan ve I. Dünya savaşları esnasında tamir edilmeye başlamış, daha sonra onarıma ara verilmiş ve bakımsız ve harap bir şekilde 1938’e kadar kalmıştır. Bu esnada sanat eseri niteliğindekiiç süslemelerin büyük kısmı yok olmuş ve çinileri çalınmıştır. Bahsedilen yılda cami tamirata alınmış ve1941’de yeniden ibadete açılmıştır.

Edirne’deki Selimiye Camii’nin daha küçültülmüş bir modeli olan caminin iç kısmı kare şeklindedir. Üzerini örten büyük mimari açıdan çok ilginç, tek şerefeli bir minaresi vardır. Harap bırakıldığı süreiçerisinde işi süslemeler kullanılmıştır. Kapı ve pencerelerindeki ahşap işçiliği çok dikkat çekicidir. Mermer minberi ise türünün en güzel örneklerindendir.

SİNAN PAŞA KÜLLİYESİ

Beşiktaş Barbaros Bulvarı ile Beşiktaş Caddesi’nin birleştiği köşede yer alır. Sadrazam Rüstem Paşa’nın kardeşi Kaptan-I Derya Sinan Paşa tarafından yaptırılan bu külliye bir cami,günümüz ulaşmayan bir çifte hamam, külliyeve daha sonra yatırılan bir sıbyan mektebinden oluşmaktadır. Kitabesine göre, 1555’de Sinan Paşa’nın ölümünden sonra bitirilmiştir. Mimar Sinan’ın eserlerindendir.

Caminin üstünü bir büyük kubbe kapamakta ve bunu sağ ve solunda ikişer yarım kubbe desteklemektedir. Kapı tarafından 5 kubbe daha yer almıştır. İkinci ve üçüncü kat pencerelerinin camları renklidir. İç süslemeleri ince kalem işidir. Avluyu son cemaat yeri ile birlikte 22 mermer sütunlu, kubbesiz ve kiremitle örtülü bir kısım çevirmektedir. Duvarları kesme taş ve kırmızı tuğla karışımıdır. Tek şerefeli bir mimaresi vardır. İki kapılı bahçenin ortasında ise 4 mermer sütunlu bir şadırvan bulunmaktadır. Cami ve avlusu değişik zamanlarda yapılan müdahalelerle orjinal karakterini yitirmiştir.

SULTANAHMET KÜLLİYESİ

Sultanahmet Meydanı’nda, Ayasofya Camii’nin karşısındadır. Sultan I.Ahmet tarafından mimar Sedefkar Mehmed Ağa’ya yaptırılmıştır. Külliyenin yapımına 1609 yılında büyük bir törenle başlamıştır. Bu törende Şeyhülislam Mehmed Efendi, dönemin büyük din adamlarndan Aziz Mahmud Hüdai, Sadrazam Davud Paşa ve diğer devlet ekranının yanı sıra bizzat padişah da temel kazma işinde çalışmışlardır. Bu muhteşem külliyenin inşaatı oldukça uzun sürmüş, ilk önce 1617 yılında cami, 1619 yılında ise külliyenin geri kalan kısımları tamamlanabilmiştir.

İstanbul’daki en büyük yapı komplekslerinden biri olan külliye, bir cami, medreseler, hünkar kasrı, arasta, dükkanlar, hamam, çeşme, sebiller, türbe, darüşşifa, sıbyan mektebi, imarethane ve kiralık odalardan oluşmaktaydı. Bu yapıların bir kısmı günümüze ulaşamamıştır.

İçindeki 20.000’I aşkın çininin renginden ötürü yabancılar tarafından “Mavi Camii” olarak isimlendirilen cami, külliyenin merkezinde yer almaktadır. Cami, geniş bir avlu ve ona eş büyüklükte bir iç mekandan oluşur. Zeminden yükseltilmiş avluya basamaklarla ulaşılır. Avluda üzeri kubbeyle örtülü, fıskiyeli bir havuz yer almaktadır. Sultan Ahmed Camii’nin bir diğer ayırdediciözelliği de mimarileridir. İstanbul’daki tek altı minareli camidir. Bu minarelerden dördü cami gövdesine bitişik ve üç şerefelidir. Diğer iki minaresi ise avlunun köşelerinde olup, iki şerefelidir.

Caminin büyük kubbesi yaklaşık 34m. çapında ve yerden 43 metre yüksekliğinde olup, 5 metre çapında dört fil ayağının üzerine oturmaktadır. Bu büyük kubbeyi destekleyen dört tane de yarım kubbe vardır. Camiyi yerden kubbeye kadar 5 kat halinde ve renkli camlarla kakplı 260 pencere aydınlatır. Cami, çinilerin yanı sıra, yine dönemin başyapıtları sayılan öğelerle donatılmıştır. Sedef kakmalı mermer mimber, işlemeli mermer mihrap, kalem işi süslemeler, sedef kakmalı ahşap kapı, pencere kapakları ve rahleler, kubbeye asılan devekuşu yumurtaları ve avizeler, Sultan Ahmed Camii’nin görülmeye değer güzelliklerinin bazılarıdır.

Külliyenin bir diğer yapısı Hünkar Kasrı’dır. Padişahın namaz öncesi veya sonrasında istirahat edebileceği bir yapı olarak tasarlanan bu bina bir cami etrafına yapılan ilk sultan kasrıdır. Külliyenin dış avlusunda yer alır.

Külliyenin kazeydoğu köşesinde türbe yer almaktadır. Bu türbe de Sultan I.Ahmed, eşi Kösem Sultan, oğullari Sultan II.Osman ve Sultan IV.Murad ile bazı torunları gömülüdür. Türbenin yakınında ise medrese yer alır. Bu medrese günümüzde Başbakanlık arşiv deposu olarak kullanılmaktadır.

Dış avlu duvarına bitişik olarak da sıbyan mektebi yer alır. Bu mektebin zemin katında bir çeşme ve dükkanlar, üst katında ise dersane vardır. Külliyenin kıble yönündeki en uç yapısı arastadır. 1912 yangınında bir kısmı yok olan arastanınbir biölümü Mozakik Müzesi, geri kalanı ise turistik eşya satan dükkanlar olarak kullanılmaktadır.

Darüşşifa ve imaret camiden uzakta yapılmıştır. Orjinal hallerinde önlerinde var olan dükkanlarla meydandan ayrılmıyorlardı.1894 debreminden sonra inşa edilen ve günümüzde Marmara Üniversitesi Rektörlüğü olarak kullanılan binalar, darüşşifa ve imaretin külliyenin diğer unsurlarıyla olan bağlarını tamamen koparmıştır. Günümüzde Sokollu Mehmed Paşa Yokuşu üzerinde bulunan bu binalar Sultanahmet Teknik Lisesi tarafından kullanılmaktadır.

Külliyenin dört sebilinden üçü günümüze ulaşmış bulunmaktadır. Bunlardan biri araktanın içinden, diğeri dış avli kapısı yanında, üçüncüsü ise türbe civarındadır.

SULTAN SELİM KÜLLİYESİ

Fatih İlçesin’de, Sultanselim semtindedir. O dönede şehrin ulaşılması en güç mahallelerinden birinde, bir taratan derin sarnıç,diğer taaraftan Kırk Merdiven Uçurumu ile çevirili ir tepaa üzerinde 1516-1522 yılları arasında Yavuz Sultan Selim’in hatırasına oğlu Kanuni Sulan Süleyman tarafından yaptırılmıştır. Mimari belli değildir. Külliye bir cami, imaret, türbe, hamam ve sıbyan mektebinden oluşmaktaydı. Ama imaret ve hamam günümüze kadar ulaşmamıştır.

Cami, külliyeyi kuşatan bir dış avlunun ortasında yer alır. Cami iç avlusuna üç kapıdan girilir. Son cemaat yeri ile birlikte avluyu 18 sütun ve 22 kubbe çevirmektedir. Avlu etrafındaki 20 pencere üzerinde çini panolar yer almıştır. Bu çiniler döneminin en iyi örneklerindendir. Avlu revağının döşemesi çiçek desenleriyle süslenmiştir. Ortada 8 mermer sütunlu ve kubbeli bir şaırvan vardır. Caminin iki yanında imam ve müezzin odaları yer almıştır. Kapı kanatları oymacılık ve sedef kakmacılık sanatının en güzel örneklerindendir. Kare planlı ve son derece sade bir camidir. Minberi işlemeli mermerden yapılmıştır. Tek şerefeli iki minaresi vardır.

Kıble yönündeki hazirede Yavuz Sultan Selim’e, Kanuni Sultan Süleyman’ın küçük yaşta ölen şehzadelerine, kızlarına ve Sultan Abddülmecid’e ait üç türbe vardır.Bunlardan özellikle Yavuz Sulan Selim7e ait türbenin kapı, pencere kapakları ve türbe içindeki ahşap parmaklıktaki sedef kakmalar tam bir sanat şaheseridir.

Cami ve türbeler dışında, günümüze kadar ulaşan bir başka bir yapı sıbyan mektebidir ve dış avlunun girişinde yer alır.

SÜLEYMANİYE KÜLLİYESİ

Eminönü İlçesi’nde, kendi adıyla anılan semmtir. Kanuni Sultan Süleyman tarafından Mimar Sinan’a yaptırılancaminin inşasına 1550 yılında başlanmış ve 1557’de tamamlanmıştır.

Süleymaniye Külliyesi, Fatih Külliyesi ile başlayan simetrik bir grublaşma ve geometrik bir şemaya sahip bina kompleksleri yapma geleneğinin ikinci ve en önemli aşamasıdır. Daha önce hiç rastlanmayan bir büyüklük ve mimari tasarıma sahip olan Süleymaniye Külliyesi, merkezdenbir cami, medreseler, tabhane, darüşşifa, bimarhane, türbeler, hamam, çarşılar ve sıbyan mektebinden müteşekkildir.

Süleymaniye Camii, Osmanlı Devleti’nin en ihtişamlı günlerini yaşadığı çağın, en görkemli eseridir. Azametiyle, çağını temsil etmektedir. İstanbul siluetinin en önemli öğelerinden olan cami, sadece bir ibadethane değil etrafındaki külliye ve ekabirin ikamet ettiği mahalleyle birlikte sosyal ve kültürel bir merkez,kent hayatını karakterize edenbir kurumdur. Burada Mimar Sinan’ın sanatı ve dehası, Osmanlı’nın büyüklüğü ve gücü ile İstanbul’un güzellik ve zerafeti biraraya gelmiştir.

Caminin inşası sırasına, mimari tarihininin en büyük şantiye organizasyonlarından biri gerçekleştirilmiştir. Caminin yapı malzemeleri ülkenin dört bir yanından getirilmiştir. Antik kalıntılardan bazı sütunlar da bulundukları yerlerden sökülerek İstanbul’a getirilmiş ve cami içerisinde kullanılmıştır.

Bu dış avlu tarafından kuşatılmış bulunan cami,kıble yönünde ve içinde türbe ve mezarların bulunduğu bir hazire ile tam tersi yöndeki bir iç avluya sahiptir. Mermer kaplı iç avluya, İstanbul’da başka herhangi bir camide raslayamayacağımız üç katlı muhteşem bir kapıdan girilir. Avluda fıskıyeli bir havuz yer alır. Yine diğer camilerden farklı olarak,caminin dört mimaresi de avlunun köşelerine yerleştirilmiştir. Minarelerin birbirleriyle ve kubbeyle olan orantıları, tam bir deha ürünüdür. Kubbenin yerden yüksekliği 50m, avlu duvarlarının camiyle birleştiği köşelerdeki minareler üç şerefeli ve 76m, avlunun giriş kapısı yönündeki minareler ise iki şerefeli ve 56m,dir. Bu orantılama caminin silüetini mükemmelleştirmektedir.

Caminin bir büyük kubbe ile, bunu destekleyen iki yarım kubbesi vardır. Kubbelerdeki dizayn sayesinde, cami içerisindeki ses, akustik kurallaraa göre oldukça berrek bir şekilde yayılmaktadır. Yine camii içerisinde mükemmel bir hava dolaşım sistemi oluşturulmuş, giriş kapısı üzerindeki boşlukta aydınlatma için kullanılan 4000 mumun isi toplanmıştır. Bu isler hat yapımında kullanılan mürekkebe hammadde temin etmiştir.

Caminin mermer minberi ve mihrabi bir oymacılık şaheseridir. Ahşap oyma vaiz kürsüsü, ahşap üzerine sedef kakma pencere kapakları ve kapıları, pencere vitrayları caminin diğer bezeme unsurları pek kullanılmamış Külliyenin medreseleri caminin doğu ve batı yönlerinde, dış avlu duvarlarına paralel olarak uzanır. Batı yönünde Evvel Medresesi, Sani Medresesi, Sıbyan Mektebi ve Tıp Medresesi, doğu yönünde ise Rabi Medresesi ve Salis Medresesi yer alır. Darülhadis Medresesi ise caminin kıble yönünde ve İstanbul Üniversitesi bahçe duvarında paralel olarak uzanır. Rabi Medresesi ile Darülhadis Medresesi'nin kesiştikleri kavşağın karşısında ise külliyenin hamamı vardır. Bu, sadece erkekler kısmının olduğu bir tek hamamdır. Daha önce atölye olarak da kullanılan hamam,1980 yılında restore edilmiştir.

Külliyenin tabhanesi, darüzziyafesi, imareti ve akıl hastalarının tedavi edildiği bimarhanesi kuzeybatıda, kıbleye paralel olarak yerleştirilmişlerdir. Darüzziyafe, günümüzde klasik Türk mutfağına yer veren bir restorant tarafından kullanılmaktadır.

Caminin kıble yönündeki haziresinde çok sayıda mezar ile Kanuni Sultan Süleyman ve eşi Hürrem Sultan'a ait iki türbenin yanısıra bir türbedar odası yer almaktadır. Kanuni ‘ye ait türbede, Sultan II. Ahmed, eşi Rabia Sultan, kızı Mihrimah Sultan ve Asiye Sultan, Sultan II. Süleyman ve annesi Saliha Dilaşub Sultan'da gömülüdür. Ayrıca bu hazirede Nakşibendi tarikatının son asırdaki büyüklerinin mezarları da yeralmaktadır.

ŞEHZADE KÜLLİYESİ

Eminönü İlçesi'nde, Şehzadebaşı semtindedir. Kanuni Sultan Süleyman tarafından, kendisinden sonra padişah olmasını istediği, fakat ganç yaşta ölen Şehzade Mehmed adına 1543-1548 arasında inşa ettirilmiştir. Külliye Mimar Sinan'ın eseridir. Aynı zamanda Mimar Sinan'ın yaptığı ilk selatin külliyesidir.

Şehzade Külliyesi bir cami, medrese, tabhane, mektep, imaret ve türbelerden oluşmaktadır. Cami külliyenin merkezinde yer almaktadır. Bir dış avluyla çevrilmiş bulunan caminin ayrıca bir de iç avlusu vardır. İç avlunun ortasında kubbeli bir şadırvan bulunmaktadır. Iç avlu duvarlarının camiyle bitiştiği yerde ise caminin minareleri yer almaktadır. Şehzade Camii'nin iki şerefeli iki minaresi, özellikle dış yüzey bezemeleriyle biriciktir, İstanbul'da bu tarzda bezenmiş başka bir minare yoktur.Caminin büyük kubbesinin çapı 19 m. yüksekliği ise 37 m.'dir ve dört yanm kubbe ile desteklenir. Bu büyük kubbe dört fil ayağı üzerine oturur. Cami içinde ise en göze çarpan şeyler, çok üstün sanat eserleri olan minber, mihrap ve müezzin mahfilidir.

Külliyede, haziresinde beş tane, dış avlu duvarlannda ve dörtgen biçiminde bir tane olmak üzere toplam altı türbe vardır. Bunlardan özellikle Şehzade Mehmed Türbesi İstanbul'un en güzel mezar yapılanndandır. Medrese, sııbyan mektebi, imaret ve tabhanesi, kuzey yönünde ve avluya duvar teşkil edecek biçimde yerleştirilmişlerdir.

ŞEBSEFA HATUN CAMİİ

Eminönü İlçesi'nde, Zeyrek'te, Atatürk Bulvarı'ndadır. Sultan I. Abdülhamid'in eşlerinden Fatma Şebsafa Hatun tarafından ölen oğlu Şehzade Mehmed için 1787 yılında yaptırılmıştır. Zeyrek Camii olarak da anılan cami barok uslupta inşa edilmiştir. Yapı malzemesi olarak kesme taş ve tuğla kullanılmıştır. Son cemaat yeri 5 sütunludur. Camiye bir merdivenle çıkılır. Sağdaki tek şerefeli minaresi kesme taştandır. Büyük kubbenin eteğinde 16 pencere yer almıştır. Büyük kubbeyi köşelerde 4 kubbecik destekler. Caminin kapısındaki kitabede yeralan şiir Şeyhülislam 5. Yahya Tevfik'indir.

Banisi Şebsafa Hatun'un mezan caminin haziresindedir.

VALİDE CAMİİ

Fatih İlçesi'nde, Aksaray Meydanı'nın kuzeybatı yönündedir. Sultan Abdülaziz'in annesi Pertevniyal Valide Sultan tarafından yaptırılmıştır. 1869-1871 arasında inşa edilen caminin mimarı Sarkis Balyan'dır. Projenin hazırlanmasına Agop Balyan'ın katıldığı da bilinmektedir. Aslında bu cami, mektep, türbe, muvakkithane ve sebilden oluşan bir külliyenin parçasıdır. Fakat 1956- 1959 arasındaki Aksaray Meydanı düzenlenmesi esnasında külliyenin diğer unsurları ya yok edilmiş veya sebil gibi yerleri değiştirilmiştir.

Valide Camii neogotik tasarımıyla klasik camilerden oldukça farklı bir mimariye sahiptir. Tek kubbesi yüksek, fakat küçüktür. Caminin kitlesi ve cepheleri de o döneme kadar yapılan bütün camilerden farklıdır. Özellikle neogotik yüzey bezemeleri bu camiye ayrı bir güzellik kazandırır. Aynı bezeme zenginliği ve güzellik caminin iç kısımları için de geçerlidir. Altın yaldızla parlatılan mavi rengin egemen olduğu kalem işi süslemeler, iç mekanı baştan sona süslemektedir. Caminin tek şerefeli iki minaresi vardır.

Caminin Aksaray Meydanı'na bakan avlu kapısı, lstanbul'daki camiler için pek alışılmadık ve aynı zamanda da göz kamaştırıcıdır. Bu kapı Osmanlı taş oyma sanatının nadide ürünlerinden biridir.

YENİ CAMİ KÜLLİYESİ

Eminönü İlçesi'nde, Eminönü Meydanı'nda, Mısır Çarşısı'nın yanındadır. Külliyenin merkezinde yeralan. cami deniz kıyılarındaki sultan camilerinin en görkemlisi olarak İstanbul silüetini tamamlar.

Sultan III. Mehmed'in annesi ve Sultan III. Murad'ın eşi Safiye Sultan adına 1597'de Mimar Davud Ağa tarafından yapımına başlanan caminin mimarlığını 1598'den sonra Dalgıç Ahmed Ağa üstlenmiştir. 1603'e kadar süren inşaat Sultan I. Ahmed'in tahta çıkışıyla yarım kalmıştır. Kaderine terkedilip yarım yüzyıldan fazla Yahudi evleri arasında sıkışıp kaldığından halk arasında o zamanlar "Zulmiyye" adı ile tanınırdı. 1661 yılında Sultan IV. Mehmed'in annesi Hatice Turhan Sultan tarafından tekrar başlatılan inşaat Mustafa Ağa'nın mimarlığında 1663'de tamamlanmıştır.

Külliye bir cami, sıbyan mektebi, sebil, çeşme, hünkar kasrı ve türbeden oluşmaktaydı. Ama sıbyan mektebi günümüze ulaşmamıştır.

Caminin etrafındaki yolların genişlemesi nedeni ile dış avlusu ortadan kaldırılmıştır. Mısır Çarşısı yönünde 18 sütunlu, 21 kubbeli ve üç kapılı olan iç avlunun ortasında güzel bir şadırvanı vardır.

Sekiz sütun ve dokuz kubbeli son cemaat yeri ikinci kat pencere altlarına kadar çinilerle kaplıdır. Pencere üstlerinde de Hattat Tenekecizade Mustafa Çelebi'nin hatları vardır. Sağda ve solda üçer

şerefeli iki minare yer almıştır. Kare planlı camiye merdivenle üç kapıdan girilir. Çinilerle süslü olan dört fil ayağına ve dört kemere oturan merkezi kubbeyi dört yarım kubbe desteklemektedir.

Köşelerdeki dört kubbe ve köprü ile türbe önlerinde sütunlarla çevrili kubbelerle birlikte 66 kubbe bulunmaktadır. Mihrabı ve mimberi beyaz mermerdendir. Mihrabın solunda değerli taşlarla süslü bir mozaik tablo vardır.

Turhan Sultan için yapıldığı söylenen Hünkar Kasrı, klasik Türk evinin bütün özelliklerini taşıyan görkemli bir yapıdır. En güzel İstanbul panoramalanndan birini seyredecek şekilde konumlanmıştır.

Üç odalı ve bir salonludur. Duvarları desen ve şekillerle, değerli İznik çinileri ile kaplıdır. Ahşapları sedef ve fildişi kakmalıdır. 1948 yılına kadar bir depo olarak kullanılmıştır.1948 ve 1966 yıllarında restore edildikten sonra 1967 yılında müze olarak açılmıştır.

Külliyeye dahil Hatice Turhan Sultan Türbesi ise içinde gömülü beş padişah ve çok sayıda hanedan mensubuyla Osmanlı sülalesinin en büyük kabristanıdır. Türbede Hatice Turhan Sultan'ın yanı sıra

Sultan IV. Mehmed, Sultan III. Osman, Sultan II. Mustafa, Sultan III. Ahmed ve Sultan I. Mahmud'un da mezarları vardır. Türbenin kubbesinin çapı 15m.'den fazladır.

YILDIZ CAMİİ

Beşiktaş İlçesi'nde, Barbaros Bulvarı'nda Yıldız Sarayı yolu üzerindedir. 1885-1886 yılları arasında Sultan II. Abdülhamid tarafından yaptırılmıştır.

Son dönem Osmanlı cami mimarisinde benzeri olmayan bir örnektir. Planının bizzat Sultan II. Abdülhamid tarafından yapıldığı söylenmektedir. İç süslemeleri hiçbir camide benzeri görülmeyen zenginliktedir. Sağ ve solda merdivenle çıkılan odaları vardır. Sağda elçiler için tavanı 18 ayar altından yapılmış süslü Süfera odası, solda ise tavanı yağlıboya tablolu ve çok süslü Hünkar mahfili bulunmaktadır. Tek şerefeli minaresi işlemelerle bezenmiştir. Dört kalın demir sütun üzerine oturan ve etrafı 16 pencereli olan kubbesinin saçakları oyma yıldızlarla çevrilidir. Kubbesinin içi de aynı şekilde zengin süslemeler taşır. Camide 17 pencere vardır. Caminin dört tarafında çok güzel bir hatla yazılmış ayetler vardır. Birer şaheser olan duvar levhaları sedef kakmalı abanozdan yapılmıştır.

YENİ VALİDE KÜLLİYESİ

Üsküdar'da, Hakimiyet-i Milliye Caddesi'nin Üsküdar Meydanı ile birleştiği yerdedir. 1708-1710 yılları arasında Emetullah Gülnuş Valide Sultan adına, Sultan III. Ahmed tarafından Mimar Bekir'e yaptırılmıştır. Külliye bir cami, hünkar mahfili, türbe, sebil, muvakkithane, sıbyan mektebi, dükkanlar, imaret ve çeşmeden müteşekkildir.

Cami, etrafını kuşatan bir dış avlunun içinde yer alır. Cami ve iç avlu, dış avluya göre daha yüksektir. İç avluda güzel bir şadırvan bulunmaktadır. Cami, klasik üsluba göre yapılmıştır. Bir büyük kubbe ve onu destekleyen dört yarım kubbesi vardır. Caminin çifte şerefeli minareleri, klasik mimariyle yapılmış son minarelerdir. Caminin içi ise çinilerle bezenmiştir.

Caminin doğu köşesinde, sonraki dönemlerde yapılmış, günümüzde oldukça bakımsız durumda bulunan bir hünkar kasrı yer alır. Dış avlu duvarının güneydoğu köşesinde türbe, sebil, muvakkithane ve çeşmeler yanyana yer alır. Türbe Emetullah Gülnuş Valide Sultan'a aittir. Sıbyan Mektebi, imaret ve dükkanlar ise dış avlunun kuzey yönündedirler.

ZAL MAHMUD PAŞA KÜLLİYESİ

Eyüp İlçesi’nde, Defterdar Caddesi ile Zal Paşa Caddesi arasında yer alır. Külliye bir cami, medrese, türbe ve çeşmeden oluşmaktadır. 1570’li yıllarda Sadrazam Zal Mahmud Paşa ile eşi Şah Sultan tarafından yaptırılmıştır. Mimar Sinan’ın eseridir.

Külliyenin merkezini cami oluşturmaktadır. Daha önceleri de birçok tamirat geçiren cami son olarak 1955-1963 yılları arasında restore edilmiştir. İç avlu son cemaat yeri ile birlikte 17 sütun ve 15 kubbe ile çevrilidir. Ortada 8 sütunlu şadırvanı vardır. Minaresi tek şerefelidir. Caminin duvarları taş ve tuğla karışımıdır. Cami büyük bir kubbe ile örtülüdür. Çini mihrabı ile mimberi kalem işleriyle süslüdür.

ZEYREK CAMİİ

Fatih Ilçesi'nde, Zeyrek'te, İbadethane Sokağı'nda, Haliç'e hakim bir noktadadır. Bugün cami olarak kullanılan yapı aslında II. İoannes Komnenos'un eşi Eirene tarafından yaptırılan ve dönemin İstanbul'undaki en büyük manastırlardan olan Pantokrator Manastın'nın kilisesidir. Yapımı 1136'da tamamlanmıştır. Latin işgali sırasında Katolik rahipler tarafından bu manastıra el konulmuştur. İstanbul'un fethinden sonra ise Fatih Sultan Mehmed tarafından manastır medreseye, kilisesi de camiye çevrilmiştir. İlk müderrisi olan Molla Zeyrek Mehmed Efendi'den ötürü, Zeyrek Cami adını almıştır. 18. yüzyıl sonunda ciddi bir tamirden geçirilen cami uzun yıllar harap halde kaldıktan sonra 1966' yılından itibaren büyük ölçüde restore edilmiştir. Fakat günümüzde yeniden bakıma ve korunmaya muhtaç hale gelmiştir.

Birbirine bitişik üç ayrı yapıdan oluşan bina tuğladan inşa edilmiştir. Binanın üzeri beş kubbe ile kaplanmıştır. Tek şerefeli bir minaresi vardır. Restorasyon çalışmaları sırasında ortaya çıkarılan taban döşemeleri o dönemden günümüze kadar ulaşan ender örneklerden biridir ve eşsiz güzelliktedir.

indirim kodu - discount code

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol